Şimdi, özel araştırma yapan laboratuvarlar için çeker ocak seçimi mevzusu… Abartmıyorum, bu işin bel kemiği. Kimyasal tehlikeler, uçucu şeyler, hassas biyolojik malzemeler… Hepsiyle uğraşırken güvenlik ve verimlilik, şaka kaldırmaz.
İşe en baştan bakmak lazım. Ne tür araştırma yapıyorsun? Mesela, laboratuvarda asitlerle, bazlarla, kısacası agresif kimyasallarla cebelleşiyorsan, bildiğin epoksi kaplı çelik veya paslanmaz çelik gibi “dayanıklı çocuklar” şart. Biyolojik işlerle uğraşıyorsan da HEPA filtreli çeker ocaklar olmazsa olmaz. Yoksa kontaminasyon bir anda laboratuvarı ele geçirir, sonra uğraş dur.
Bir de hava akışı meselesi var. Ön yüz hızı, hava akışı şekli, egzoz kapasitesi… Bunlar yerinde olmazsa, toksik gazlar havada dans eder, sen de onu izlersin. VAV (değişken hava hacimli) çeker ocaklar, iş yüküne göre hava akışını ayarlayıp hem güvenliği hem enerji tasarrufunu aynı anda götürüyor. Oldukça havalı, değil mi?
Kurulum olayına gelince, çeker ocağı kafana göre değil, mantıklı bir yere yerleştirmek gerekiyor. Diğer ekipmanlarla kavga etmesin, personele de kolay ulaşsın. Kepenk yüksekliği doğru ayarlanmazsa, hava akışı bozulur, sonra da güvenlik yalan olur. Ergonomi önemli, çünkü kimse eğilip bükülerek iş yapmak istemez.
Bakım kısmını da es geçmeyelim. Filtreler, fanlar, hava akışı izleyicileri düzenli kontrol ister; bozulursa işin rengi değişir. Personelin de çeker ocağı nasıl kullanacağını ve acil bir durumda ne yapacağını bilmesi şart. Yoksa güvenlik protokolü rafa kalkar.
Geleceği düşünmek lazım, sonuçta araştırma alanı değişebilir. Modüler tasarımlar, laboratuvar büyüdükçe ya da odak değiştikçe sistemi çöpe atmak yerine kolayca uyum sağlar. Sonuç? Doğru seçilmiş, kurulmuş ve bakımı yapılmış bir çeker ocak, laboratuvarı güvenli, verimli ve uzun ömürlü bir araştırma üssüne çevirir. Başka türlü iş olmaz zaten!