Kimyasal dolaplar dediğin şey, laboratuvarın adeta bekçisi gibi. Yani tehlikeli kimyasalları öyle gelişi güzel bir köşeye atamazsın, yoksa hem başına iş açarsın, hem de laboratuvardaki herkesin keyfini kaçırırsın. Bu dolapların tasarımında en başta malzeme seçimi çok önemli—hani öyle sıradan bir dolap değil, bildiğin sağlam, patlamaya dayanıklı, çelikten kaplanmış, korozyona karşı dirençli… Yani, Terminator gibi bir şey düşün! Kimyasal sıçramalara, darbelere falan da pabuç bırakmaz.
Bununla da bitmiyor tabii. İç tasarımı da bir o kadar mühim. Farklı kimyasalların birbiriyle kavga etmemesi için güzelce ayrılması gerekiyor. Havalandırma olmazsa olmaz, yoksa uçucu maddeler birikiyor, “pat mı dedik çat mı” diye düşünmeye başlıyorsun. Bir de güvenlik kilitleriyle yetkisiz kişilerin dalaşmasını engellemek lazım, yoksa kimyasalı alıp saçma sapan işler yapan biri çıkarsa, geçmiş olsun. Alarm sistemleri de ekledin mi, içim rahat.
Ama hani dolabı aldın, koydun, bitti sanma. Rutin bakım şart. Havalandırma sistemini kontrol edeceksin, dolabın içinde bir yerde sızıntı mı olmuş, bir kavanoz çatlamış mı, hemen müdahale edeceksin. Bir de kapasiteyi abartıp dolabı tıka basa doldurmayacaksın, sonra patlamaya davetiye çıkarırsın.
Bütün bu işlere bilimsel kafa yorunca, laboratuvarın da güvenliği tavan yapıyor. Düzgün tasarımlı, patlamaya dayanıklı dolaplara yatırım yapmak, aslında kendi rahatını satın almak gibi bir şey. Sonuç? Daha güvenli, daha verimli bir ortam, herkesin içi rahat. Yani, “ben laboratuvarda çalışıyorum” dediğinde gözlerde endişe değil, hayranlık olmasını istiyorsan, bu işin şakası yok.